Rusya’nın başkenti Moskova’da Krokus Konser Kompleksi’ne gerçekleştirilen ve binlerce kişiyi hedef alan saldırıyı Türkiye’nin de çok ciddiye alması gerekiyor. Zira, saldırıyı üstlenen “IŞİD Horasan Yapılanması” (IŞİD-H), Türkiye’yi de “üs” olarak kullanıyor. İstanbul’da 28 Ocak 2024’teki Sarıyer Santa Maria Kilisesi saldırısı, hep “IŞİD’ın Horasan Kolu” (IŞİD-H) olarak adlandırılan terör örgütünün bir eylemi.
IŞİD’ın sadece 2015’te kuruluşu ilan edilen “Horasan Yapılanması” değil, özellikle 2011’de Suriye Savaşı’nın başlamasından sonra bu örgütün asıl gövdesi de, Türkiye’yi bir “köprü” ve “üs” gibi kullandı. Bugün dönüp de, IŞİD ve kolları ile ilgili hemen hangi araştırmaya baksak; bir kapısı muhakkak Türkiye’ye çıkıyor.
Artı Gerçek’te Hale Gönültaş, Sözcü’de Hazar Dost ve T24’te Tolga Şardan’ın, bu saldırı ve IŞİD-H’ye yönelik operasyonlar, adli süreçlerle ilgili çok önemli yazıları oldu.
Son olarak, 26 Mart’ta Sorel Dağıstanlı ve kıdemli gazeteci Dinçer Gökçe’nin Halk TV’de “Gündem Özel” programında, IŞİD-H’nin Türkiye’de nasıl yaygın biçimde yapılandığı dile getiriliyordu. Sorel Dağıstanlı, IŞİD-H’ye yönelik soruşturmalarda, örgütün Türkiye’de nasıl bu kadar rahat hareket alanı bulabildiğini sorguluyordu. Dinçer Gökçe, programda ve Halk TV’nin web sitesinde yayınlanan haberinde şu bilgileri veriyordu:
“Geçen aylarda, 18 IŞİD’liye yönelik açılan bir dava ise İstanbul-Moskova arasındaki yoğun trafiği gözler önüne seriyor…İstanbul Sultangazi’de yakalanarak tutuklanan bir IŞİD’linin ifadesi ise, İstanbul’dan Moskova’ya lojistik temini yapıldığını da ortaya koydu. 23 yaşındaki Abdulmalik Boboev ifadesinde, Eminönü Mercan’dan aldığı 100 adet hücum yeleğini Moskova’ya gönderdiğini açıkladı. 2019 yılında Türkiye’ye geldiğini anlatan Boboev, abisinin ise, Süleymancılara ait bir yurtta hocalık yaptığını söyledi. Hücum yelekleri askeri operasyonların yanı sıra canlı bomba eylemlerinde de kullanılıyor.”
Her yol Türkiye’ye çıkıyor…
Moskova’daki saldırının faili dört IŞİD’lıdan olan Tacik uyruklu Şamsidin Fariduni’nin Şubat’ta Türkiye’de olduğuna yönelik bilgiler de ortaya çıktı malum. Başka ülkelerde gerçekleşen IŞİD-H terör saldırılarından bazılarının faillerinin yolu da Türkiye’den geçmişti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddianamelerine göre, “2022 yılında İzmit’te örgüt tarafından kiralanan güvenli evde bekletildikten sonra İran sınırını sahte Afgan kimliği ile geçirilen dört kişiden biri olan Kırgız uyruklu Culaybib kod IŞİD’li, Mart 2022’de Pakistan’ın Peşaver kentinde Şiilere ait camiiye bombalı saldırı düzenlemişti”. Bu saldırıda, 45 kişi yaşamını yitirmiş, 100’e yakın kişi yaralandığını hatırlatalım.
Halk TV’de Gökçe, her ne kadar IŞİD’a karşı operasyonlar düzenlense de, örgüt elemanlarının Türkiye’deki yaygınlığının emniyet güçlerinin işini güçleştirdiğine dikkat çekiyordu.
Mesele IŞİD’ın tehdit olarak algılanmaması
Hale Gönültaş’ın, 25 Ocak 2024’te İstanbul Santa Maria Kilisesi saldırısından üç gün önce Artı Gerçek’te yayınlanan haberinde, yargıdan gelen şu yoruma yer veriliyordu:
“Hakim ve savcılara göre, özellikle 14 Mayıs 2023 genel seçimleri öncesine yayılan süreçte istihbarat, jandarma ve polis arasında eşgüdümlü bir terörle mücadeleden söz etmek mümkün değil. Koordinasyonsuzluk nedeniyle de güvenlik birimleri içinde şikayet ve ihbar gelmediği sürece harekete geçme konusunda da bir isteksizlik söz konusu. Bir savcı, Artı Gerçek’e “Kamu otoritelerinin, iktidarın radikal örgütleri öncelikli tehdit olarak görmediğini söylemek yerinde bir tespit olacaktır” değerlendirmesinde bulunuyor.”
Türkiye’deki ağırlıklı bir görüş, bu örgüte adeta “var olmayan bir yapı” gözüyle bakmak…”Nasıl olup da, kolları Afrika’dan Güney Asya’ya kadar uzanan böyle bir uluslararası terör örgütü olabilir?” gibi yorumlar bile yapılıyor. Oysa, son 10 yılda, sadece dünya genelindeki araştırmacı gazeteciler değil; akademik çevreler ve düşünce kuruluşları tarafından da,
Bu yaklaşımlar da, IŞİD gibi köktenci terör örgütlerinin Türkiye’de farklı kesimlerce “ciddiye alınmadığını”, gerçek bir güvenlik tehdidi olarak görülemediğinin işareti.
Rusya, IŞİD’ı değil LGBT hareketini “tehdit” ilân etti
Rusya’daki saldırıdan sadece bir gün önce, “LGBT hareketi” olarak adlandırılan grup, “aşırılıkçı ve terör örgütleri” listesine eklendi. Rusya Anayasa Mahkemesi, Kasım 2023’te “LGBT aktivistlerinin, aşırılıkçı olarak tanımlanması” gerektiği yönündeki karar almıştı. IŞİD saldırısının hemen arifesinde, bu köktenci terör örgütüne değil; LGBT bireylere yönelik “güvenlik takıntısı”, Krokus saldırısının neden nasıl gerçekleşebildiğini, nasıl bir güvenlik zafiyeti yaşandığının göstergesi.
Türkiye’de de, IŞİD-H’nin öncelikli bir güvenlik tehdidi olarak algılanmamasının faturası çıkabilir. Kontrolsüz göç, sınır güvenliğinin düşüklüğü ve içeride de derinleşen ekonomik krizin yarattığı buhranı da de ekleyince, köktenci terör tabanında ürkütücü yükselişler yaşanabilir.
Halk TV’de usta gazeteci Murat Ağırel’in gündeme getirdiği, “Sahte Mehdi” dosyasını hatırlayalım: kendini fiziksel olarak tarif edip “mehdi” ilan edenlerin kolaylıkla mürit bulup “komün hayatı” yaşadığı bir Türkiye de, köktenci terör örgütler de; hem kolaylıkla taban bulabilir, hem de olan tabanını kolayca yönetebilir.
Ve tabii, Türkiye’de, başlıca güvenlik tehdidinin barışçı muhalif söylemler olduğunu unutmayalım. Diğer bir deyişle, güvenlik tehditleri de, “siyasi” kaygılarla belirleniyor ve toplumsal muhalefet kriminalize ediliyor. Herkes terörist; bir gerçek teröristler değil sanki.
Rusya’da dört IŞİD-H örgütü üyesinin, binlerce kişinin olduğu bir alanı nasıl terörize ettiği, Türkiye için de bir alarm zili.